In Safavid Iran, the Akhbārī school rejected reason, ijma, and qiyas in the interpretation of religious texts and adopted a literalist approach based solely on the narrations in the al-Kutub al-Arba´a (الكتب الأربعة). This approach turned into a fierce opposition to philosophy. The Akhbārīs characterized philosophy, and especially the synthesizing approach of philosophers such as Mullā Sadrā, as "irreligion" and "heresy" and saw Greek philosophy as a harmful element that corrupted Islam. With the support of the Safavid state, the Akhbārīs' opposition to philosophy led to the marginalization of philosophy and the oppression of philosophers. The fact that Mullā Sadrā had to leave Isfahan is an important example of this pressure. The Akhbārīs pursued two main strategies against philosophy: The first is to create a negative perception of philosophy and philosophers by constantly denigrating them, and the second is to develop systematic criticisms of the fundamental issues of philosophy. They criticized the philosophers on issues such as the eternity of the universe, God's will and God's knowledge of particulars, and considered these views to be contrary to God's attributes and blasphemy. The Akhbārī movement of the Safavid period constitutes an important example of systematic opposition to reason and philosophy in the history of Islamic thought.
Bu çalışma, Safevî İran’ında felsefeye yönelik Ahbârî eleştirilerinin kaynağını, yöntemlerini ve sonuçlarını incelemeyi ve akla karşı literalist bir vahiy yorumu ortaya koyan bu yaklaşımın felsefeye karşı eleştirilerini tespit ve tenkit etmeyi amaçlıyor. Safevî Hanedanlığı günümüz İran sınırları içerisinde yer alan bölgede 16. ve 18. yüzyıllar arasında hüküm süren ve İran’ın dini ve entelektüel hayatında önemli bir dönüm noktasını temsil eden bir devlettir. Bu dönemde, Şiî İmamiyye Mezhebi’ne bağlı Ahbârî Ekolü yükselişe geçmiş ve söz konusu coğrafyanın dini anlayışında köklü değişimlere yol açmıştır. Bir fıkıh ekolü olan Ahbârî Ekolü, dini metinlerin anlaşılmasında ve yorumlanmasında akıl, icma ve kıyas gibi yöntemleri, dini tahrif riski taşıdığı gerekçesi ile reddeder. Bu gerekçeye dayanarak Ahbârî Ekolü, “Masum İmamlar” tarafından aktarılan ve el-Kütübü’l-Erba´a’da toplanan rivayetler dışındaki bir kaynağı dini yorumlamada bağlayıcı kabul etmemiştir. Dini anlamada aklı dışlayan bu ekolün felsefeye karşı tavrı da oldukça menfi olmuştur. Özellikle Molla Sadrâ gibi filozofların felsefe, tasavvuf ve din ilimleri üzerinden sentezci bir yaklaşımı benimsemeleri, daha öncesinde başlayan tasavvuf eleştirilerine felsefenin de dahil edilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu sebeple Ahbârîler felsefeye karşı şiddetli bir mücadeleye girişmiş ve felsefeye karşı derin bir şüphe ve düşmanlığın doğmasına zemin hazırlamışlardır. Ahbârîler, felsefeyi ve filozofları "dinsizlik", "sapkınlık" ve hatta "küfür" gibi ağır ithamlarla suçlamışlardır. Onların nazarında Aristo mantığı ve Yunan felsefesi, Müslüman topluma dışarıdan girmiş ve dini yozlaştıran zararlı bir etki olarak görülmüştür. Bu ekole göre gerçek irfan ve hikmet Yunan felsefesinde değil, el-Kütübü’l-Erba´a’nın sınırları içerisinde bulunuyordu. Ahbârîlerin felsefe karşıtlığının Safevî devletinin siyasî ve malî desteğiyle birleşmesi, İran'da felsefe ve filozoflar için sıkıntılı bir dönemin başlamasına zemin hazırlamıştır. Birçok medresede felsefeye ayrılan yer ve verilen önem azalmış ve felsefi düşünce giderek marjinalleştirilmiştir. Ahbârîlerin felsefeye karşı mücadelesinin, iki temel strateji etrafında şekillendiğini söylemek mümkündür. Bunlardan birincisi felsefeye karşı gösterdikleri olumsuz tavır üzerinden takip edilebilir. Kummî, Ali-Kulu Cedîdü’l-İslâm gibi önde gelen Ahbârî düşünürleri, eserlerinde ve vaazlarında sürekli olarak felsefeye saldırdılar ve onu aşağıladılar. Bu kişiler Aristo ve Eflatun'u takip etmenin Müslümanları hakiki dinden uzaklaştıracağı konusunda ısrarcıydı. Onlara göre medreselerde felsefe öğreten kişilerin, "dinsiz" olarak kabul edilmesi ve bu kurumlardan atılmaları gerekmektedir. Ahbârî müntesipleri felsefe karşıtı tutumlarında yalnızca sözlü kınamalarla sınırlı kalmamışlardır. Aynı zamanda, felsefî düşünceye sahip bireylere yönelik baskı ve sindirme politikalarına da başvurmuşlardır. Onların bu tutumundan olumsuz etkilenenlerden biri olan Molla Sadrâ çeşitli baskılara maruz kalmış ve İsfahan’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Ahbârîlerin felsefeye karşı ikinci stratejisini, felsefî görüşlerin sistematik eleştirisi üzerinden takip etmek mümkündür. Bir başka deyişle bu ekol felsefenin temel meselelerine yönelik çeşitli eleştiriler geliştirmiştir. Onların yaptıkları eleştiriler arasında öne çıkanlardan biri âlemin ezeliliği meselesidir. Filozofların âlemin ezeliliği konusundaki görüşü, hem Allah’ın yanında başka ezelî varlıkların da bulunması endişesinden dolayı hem de Allah’ın yaratıcı kudretine aykırı bulunduğu için Ahbârîlerin şiddetli tepkisiyle karşılandı. Onlara göre bu düşünce, Allah’ın yoktan var edici sıfatını inkâr ettiği için açıkça küfürdü. Ahbârîlerin filozofları eleştirdiği konulardan biri de Allah’ın iradesi meselesidir. Filozofların Allah’ın iradesine ilişkin görüşleri de Ahbârîlere göre kabul edilemezdi. Onlar, filozofların Allah’ın iradesini sınırlandıran ve hatta Allah’a acizlik atfeden bir yaklaşım sergilediğini iddia etmiş ve bu anlayış üzerinden filozofları eleştirmişlerdir. Ahbârîlerin filozoflara yönelik eleştirilerinden öne çıkan bir diğeri ise Allah’ın tikeller konusundaki bilgisi hakkındadır. Ahbârîlere göre filozoflar, Allah’ın yalnızca “tümel” kavramları bilebileceğini ve “tikel” olaylar hakkında önceden bir bilgiye sahip olamayacağını savunarak, Allah’ın mutlak ilmini sınırlandırmaya çalışıyordu.
Primary Language | English |
---|---|
Subjects | Islamic Philosophy |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Early Pub Date | April 28, 2025 |
Publication Date | April 30, 2025 |
Submission Date | November 2, 2024 |
Acceptance Date | April 17, 2025 |
Published in Issue | Year 2025 Issue: 53 |