Türkiye, 23 Nisan 1920 tarihinde ulusal egemenliğini ilan ettikten sonra din ile uyumlu politikalar takip etmiştir. Bu dönemde devletin, din politikaları konusunda intibak/uyum paradigması çerçevesinde hareket ettiği söylenebilir. 3 Mart 1924 tarihinden itibaren ise söz konusu paradigma yerini tahakküm paradigmasına bırakmıştır. Bu tarihten itibaren devlet, de facto olarak dayatmacı laiklik anlayışını uygulamaya başlamıştır. Böylece dinin üzerinde devlet ve iktidar tarafından bir kontrol rejimi kurulmuştur. Tek Parti döneminde din üzerinde oluşturulan kontrol rejimi 1946 yılına kadar devam etmiştir. İkinci Dünya Savaşı akabinde iktidar, komünizme karşı dini bir araç olarak kullanmak ve halkın yeni kurulan DP’ye teveccüh etmesini engellemek amacıyla din ile ilgili daha ılımlı politikalar yürürlüğe koymuştur. Böylece devlet, din politikaları konusunda tahakküm paradigmasını terk ederek denetim paradigması ekseninde hareket etmeye başlamıştır. 1950 yılında DP’nin iktidar olması sonucunda din politikalarındaki ılımlı adımlar artarak devam etmiştir. Özellikle DP, halka mal olmadığını düşündüğü din ile ilgili uygulamaları yürürlükten kaldırmıştır. Öbür yandan DP, din ile ilgili mevcut politikalarla yetinmeyip daha fazla haklar talep eden siyasi parti ve kişilere karşı laikliği cezalandırıcı bir unsur olarak kullanmaktan çekinmemiştir. Bu makalede devletin din politikaları konusunda 1924-1946 yılları arasında tahakküm paradigması ve 1946-1960 yılları arasında denetim paradigması ekseninde hareket ettiği iddia edilmiştir.
After declaring its national sovereignty on April 23, 1920, Türkiye pursued policies that were compatible with religion. During this period, it can be said that the state operated within the framework of the paradigm of adaptation/accommodation in religious policies. However, as of March 3, 1924, this paradigm was replaced by the paradigm of domination. From this point on, the state began to implement a more imposing approach to secularism. Consequently, a control regime over religion was established by the state and government. This control regime, which persisted throughout the one-party period, continued until 1946. After World War II, the government adopted more moderate religious policies in order to use religion as a tool against communism and to prevent the public from aligning with the newly established Democratic Party (DP). As a result, the state abandoned the paradigm of domination in religious policies and shifted towards the paradigm of control. In 1950, when the DP came to power, the moderate steps in religious policies increased. Specifically, the DP abolished certain religious practices that it believed were unpopular. On the other hand, the DP did not hesitate to use secularism as a punitive measure against political parties and individuals who were dissatisfied with the existing religious policies and demanded greater religious freedoms. This article argues that the state’s religious policies were based on the paradigm of domination between 1924 and 1946, and on the paradigm of control between 1946 and 1960.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Turkish Political Life |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | June 4, 2025 |
Submission Date | November 2, 2024 |
Acceptance Date | December 14, 2024 |
Published in Issue | Year 2025 Volume: 15 Issue: 2 |