Öz
19. yüzyıl Batı söyleminde, İslam’da kadınların “ruhu olmadığı” yönündeki iddia özellikle “ruh” kelimesi üzerinden yaygın bir şekilde yerleşmişti. Bu düşünce, Avrupalı seyyahların edebiyatında, misyoner raporlarında ve Oryantalist metinlerde geniş biçimde yer aldı. Bu yazınlarda Müslüman Türk kadınları; baskı altında, görünmez ve bireysel kimlikten yoksun kişiler olarak tasvir ediliyordu. “Ruh” kavramı, Türk kadınlarını kapalı, pasif ve evle sınırlı nesneler olarak betimlemenin ideolojik bir aracı haline geldi. Bu anlatılar yalnızca Osmanlı kadınlarının toplumsal konumunu tarif etmekle kalmadı, aynı zamanda İslam dünyasını geri kalmış olarak göstermek ve Batı müdahalesini meşrulaştırmak için de kullanıldı. Türk kadınları çoğu zaman ilkel bir toplumun sembolü olarak sunuldu ve modernleşme misyonunu haklı çıkarmada araçsallaştırıldı. Ancak tüm Batılı gözlemciler bu indirgemeci temsilleri benimsemedi. Bazı seyyahlar ve yazarlar, Osmanlı kadınlarının günlük yaşamlarını yakından gözlemleyerek onların aile içindeki rollerini, toplumsal etkilerini ve gördükleri saygıyı inceledi. Bu gözlemler, Osmanlı kadınlarının aileleri ve toplulukları içinde özerklik, etki ve saygınlık sahibi olduklarını ortaya koydu. Hatta bazı Batılı yazarlar, İslam’ın kadına verdiği değeri göstermek için Kur’an ayetlerine dahi atıfta bulundu. Bu alternatif bakış açıları, Osmanlı kadınının daha karmaşık ve dinamik toplumsal rollerini gün yüzüne çıkardı. Bu çalışmanın bulguları, Batılı seyahat anlatılarında Oryantalist kalıplara karşı çıkan bir karşı söylemin varlığını ortaya koymaktadır. Bu metinler, Osmanlı kadınlarının yalnızca edilgen figürler değil; toplumsal görünürlüğe, aile içi otoriteye ve dini temellere dayanan bir onura sahip etkin öznelere dönüştüğünü göstermektedir. Bu seslerin görünür kılınması, 19. yüzyılda Batı'nın kadın tasavvurlarındaki çok katmanlılığı gözler önüne sererek Oryantalist genellemelerin sınırlarını sorgulayan daha derin bir kültürlerarası temsiller tartışmasına katkı sunmaktadır.
In 19th-century Western discourse, the assertion that women in Islam had no soul was deeply ingrained, particularly through the recurrent use of the word “soul.” This notion proliferated in European travel literature, missionary reports, and Orientalist writings, where Muslim Turkish women were portrayed as oppressed, invisible, and devoid of individual identity. The term “soul” became an ideological tool to portray Turkish women as closed-off, passive, and objectified beings confined to the domestic sphere. These narratives not only described the position of Ottoman women but also functioned as a rhetorical strategy to depict Islamic societies as backward and in need of Western intervention. Turkish women were often symbolized as emblems of a primitive civilization, instrumentalized to justify the civilizing mission of the West. However, not all Western observers endorsed such reductionist portrayals. Some travellers and writers offered more nuanced accounts, closely observing Ottoman women’s daily lives, social roles, and influence within their families and communities. They highlighted the autonomy and respect women enjoyed, occasionally citing Islamic sources to challenge prevailing narratives. These alternative perspectives helped uncover the complex and dynamic realities of Ottoman womanhood. The findings of this study reveal that a counter-discourse existed within Western travel narratives that resisted Orientalist stereotypes. These writings demonstrated that Ottoman women were not merely passive subjects, but active agents with social visibility, familial authority, and religiously grounded dignity. By bringing these voices to light, the study exposes the multiplicity of gender perceptions in the 19th-century Western gaze and contributes to a deeper understanding of cross-cultural representations and the limitations of Orientalist generalizations.
Primary Language | English |
---|---|
Subjects | Islamic Studies (Other) |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Early Pub Date | June 23, 2025 |
Publication Date | June 30, 2025 |
Submission Date | October 17, 2024 |
Acceptance Date | June 16, 2025 |
Published in Issue | Year 2025 Volume: 14 Issue: 2 |