This study argues that Israel’s treatment of both Palestinian citizens and Palestinians living under occupation constitutes a regime of apartheid. By approaching apartheid as a political system, the article analyzes how Zionist ideology, rooted in settler-colonial logic, was institutionalized through the creation of the Israeli state and its occupation policies. This process has fragmented the Palestinian people and systematically denied them basic rights. The historical development of the Zionist movement is examined through the lens of settler colonialism to demonstrate how its core principles have been embedded in Israel’s legal and political structures. Discriminatory legislation governing citizenship, property rights, family reunification, and freedom of movement restricts Palestinians’ access to fundamental rights and divides them into fragmented legal categories, impeding the development of a unified social and political identity. Although Israel and its principal Western allies, particularly the United States, continue to present it as a “vibrant democracy,” an increasing number of international actors now recognize it as an apartheid regime. This recognition extends beyond local civil society to include prominent global institutions. Framing its central question as, “Can a liberal democracy persist while systematically discriminating against its Palestinian Arab citizens and occupying Palestinian land?”, the article argues that Israel’s policies -whether inside its internationally recognized borders or in occupied territories- amount to institutionalized apartheid. Ultimately, it calls for critical engagement with the legal and moral responsibilities of the international community in confronting and addressing these practices.
Bu çalışma, İsrail’in hem vatandaş statüsündeki Filistinlilere hem de işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinlilere yönelik politikalarının bir apartheid rejimi oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Makale apartheid kavramını siyasi rejim boyutuyla ele alarak, Siyonist ideolojinin yerleşimci-sömürgeci karakterinin, İsrail devletinin kuruluş süreci ve işgal politikalarıyla nasıl kurumsallaştığını ve bu süreçte Filistinlilerin parçalanmış, haklardan yoksun bırakılmış bir halk haline getirildiğini ortaya koymaktadır. Bu kapsamda siyonist hareketin tarihî gelişimi, yerleşimci-sömürgecilik çerçevesinde ele alınarak, bu ideolojinin İsrail’in temel yapısına nasıl içkin hale geldiği gösterilmektedir. İsrail’in vatandaşlık, mülkiyet, aile birleşimi ve hareket özgürlüğü gibi alanlardaki ayrımcı yasaları, Filistinlilerin temel haklara erişimini engellemekte; onları farklı statülere bölerek yekpare bir toplumsal bütünlük kurmalarını imkânsızlaştırmaktadır. Dolayısıyla İsrail ve başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere onun Batılı destekçilerinin, İsrail’i “canlı bir demokrasi” olarak tanımlamalarına rağmen, İsrail’in artık yalnızca bir etnokrasi değil, açıkça bir apartheid rejimi olduğu uluslararası arenada daha fazla kabul görmektedir. Nitekim yalnızca yerel sivil toplum kuruluşları değil, uluslararası kurumlar da İsrail’i apartheid rejimi olarak tanımlamaktadır. Bu çerçevede makale, “Filistinli Arap vatandaşlarına karşı ayrımcılığın var olduğu ve Filistin topraklarının sürekli işgal altında tutulduğu bir liberal demokrasi olabilir mi?” sorusundan hareketle, İsrail’in nerede oldukları fark etmeksizin -İsrail kontrolündeki veya işgali altındaki topraklardaki- Filistinlilere yönelik ayrımcı ve baskıcı uygulamalarının ayrımcılığı sistematikleştiren bir apartheid rejimi olduğunu ortaya koymakta ve uluslararası toplumun bu duruma karşı sorumluluklarını tartışmaya açmaktadır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Public Administration |
Journal Section | 2025 22. SAYI |
Authors | |
Early Pub Date | June 20, 2025 |
Publication Date | June 25, 2025 |
Submission Date | September 23, 2024 |
Acceptance Date | May 14, 2025 |
Published in Issue | Year 2025 Issue: 22 |