Ameliyathane atmosferi, anestezi aygıtlarının kaçak valvlerin- den, vaporizatörlerin kilitleme mekanizmalarının kapatılmamasından ve hatta hastaların ekspiryum havalarından çıkan anestezik gazlar ile sürekli olarak kontamine olur. Bu atmosferde çalışan personel ise kronik olarak bu gazlara maruz kalır, Bu kirli ortamda çalışmanın olası tehlikeleri hakkındaki endişeler, ilk kez 1967 de Waisman'ın ça- uşmasının yayınlanması sonucu tetiklenmiş ve o zamandan bu yana da yaklaşık 25 yıldır, kronik maruz kalmanın sağlık üzerindeki etki- lerini araştırmaya yönelik pekçok makale yayınlanmıştır. Bu çalış- maların çoğu fötotoksik, teratojenik, mutajenik ve karsinojenik tehli- keler üzerinde dururken, diğer bazıları hepatik ve renal hastalıklar, psikomotor performansta, bozulma, ilaç alışkanlığı ve süisid üzerinde yoğunlaştırılmıştır. Bu seçimlerde kısmen anestezik gazların trase düzeylerinin ölçülebilmesini mümkün kılan yöntem ve aygıtların ge- Jiştirilmesinin, kısmen anestezik gazların metabolizması sonucu tok- sik metabolitlerin açığa çıktığının saptanabilmesinin ve kısmen de karsinojenik, mutajenik ve teratojenik potansiyellerin araştırılabilmesinin rolü vardır. Bu makaleler topluca gözden geçirildiğinde atık anestetik gazlara kronik olarak maruz kalmanın sağlığı gerçekten tehdit ettiğine dair direkt kanıtlara hâlâ rastlanmamaktadır. Buna karşın indirekt bazı kanıtların mevcudiyeti kontaminasyonu âazalt- maya ilişkin çabaların hâlâ sürdürülmesine yol açmaktadır.
The operating room atmosphere is constantly contaminated with anesthetic gases from leaking valves on anesthesia devices, from vaporizer locking mechanisms that have not been closed, and even from patients' expiratory air. Personnel working in this atmosphere are chronically exposed to these gases. Concerns about the potential hazards of working in this contaminated environment were first triggered by the publication of Waisman's study in 1967, and since then, in the nearly 25 years since, many articles have been published investigating the health effects of chronic exposure. Most of these studies have focused on fetotoxic, teratogenic, mutagenic, and carcinogenic hazards, while others have focused on hepatic and renal disease, psychomotor performance impairment, drug addiction, and suicidality. These choices have been partly due to the development of methods and devices that enable the measurement of trace levels of anesthetic gases, partly to the detection of toxic metabolites released as a result of the metabolism of anesthetic gases, and partly to the investigation of carcinogenic, mutagenic, and teratogenic potentials. When these articles are reviewed collectively, direct evidence that chronic exposure to waste anesthetic gases poses a real threat to health is still lacking. However, the existence of some indirect evidence continues to lead to efforts to reduce contamination.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Anesteziyoloji |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Mart 1992 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 1992 Cilt: 45 Sayı: 1 |