The Turkish War of Independence which was won under the leadership of Atatürk, ensured Turkey's independence. The Turkish Revolution that followed initiated radical changes to transition the society based on the identity of the Ummah to a secular Turkish identity. One of the most important points of the revolution was secularism. The declaration of the Republic and the radical and rapid changes made in terms of secularism were carried out with an authoritarian regime. The union of powers allowed these changes to be carried out relatively easily. The unity of powers system was supported by the partisan presidency and the two important institutions (Army and Religious Affairs) being headed by two reliable names (Fevzi Çakmak and Rıfat Börekçi). The President's ability to keep the TBMM under control was possible because he was the leader of the only party in existence. Çakmak and Börekçi kept two institutions that could oppose radical changes, especially in secularism, under control for many years. Therefore, revolutions were able to sign rapid and radical changes with an authoritarian and centralized administration.
As a typical example of non-Western modernization, the bureaucracy, not the social classes, pioneered the change. The changes were carried out quickly and rapidly, using top-down methods. As a result of this extraordinary period, a normalization process is inevitable. This situation is also valid for single-party rule. Multi-party rule was adopted between 1945 and 1950 and Turkey's Democratic Revolution was completed in 1950. The normalization that took place with the transition to multi-party rule brought about a similar situation in the understanding of secularism. The authoritarian understanding of secularism was temporary, just like the authoritarian single-party rule. The end of authoritarian practices did not mean the full normalization and democratization of the regime and the institutionalization of secularism.
The CHP Seventh Ordinary Congress in 1947 is extremely important in that the authoritarian secularism of the single-party period was questioned, criticized and proposed solutions by the CHP itself and its own highest organ. The article reveals CHP's questioning of its understanding of secularism and the non-homogeneous structure within the party. The discussions held at the Congress are parallel to the criticisms made today against the single-party period. However, what is striking here is that these criticisms are made by CHP members themselves. On the other hand, the existence of CHP members who continue to be sensitive about secularism and foresee the damage that secularism will suffer is also noteworthy.
Secularism CHP Seventh Ordinary Congress Transition to Multi-Party Life
Atatürk’ün önderliğinde kazanılan Türk Kurtuluş Savaşı, Türkiye’nin bağımsızlığını sağladı. Ardından gerçekleştirilen Türk Devrimi, ümmet kimliğine dayalı toplumu laik Türk kimliğine geçirmek yolunda köklü değişikliklere girişti. Devrimin en önemli noktalarından biri de laiklikti. Cumhuriyetin ilanı ve laiklik açısından yapılan radikal ve hızlı değişikler, otoriter bir rejimle gerçekleştirildi. Kuvvetler birliği bu değişimlerin görece daha kolay gerçekleştirilebilmesine imkan sağladı. Kuvvetler birliği sistemi, partili cumhurbaşkanlığı ve iki önemli kurumun (Ordu ve Diyanet) iki güvenilir ismin başında olmasıyla (Fevzi Çakmak ve Rıfat Börekçi) desteklendi. Cumhurbaşkanının TBMM’yi kontrol altında tutabilmesi, mevcut tek partinin genel başkanı olmasıyla mümkün oldu. Çakmak ve Börekçi, özellikle laiklik alanında yapılan radikal değişiklikler noktasında muhalefet edebilecek iki kurumu uzun yıllar denetim altında tuttu. Dolayısıyla devrimler otoriter ve merkezi bir yönetimle, hızlı ve radikal değişikliklere imza atılabildi.
Batı dışı modernleşmenin tipik bir örneği olarak değişimin öncülüğünü toplumsal sınıflar değil bürokrasi yaptı. Yapılan değişiklikler kısa zamanda ve hızlı bir şekilde, tepeden inmeci yöntemlerle gerçekleştirildi. Bu olağanüstü dönemin sonucunda bir normalleşme sürecinin yaşanması kaçınılmazdır. Nitekim bu durum tek parti yönetimi açısından da geçerlidir. 1945-1950 yılları arasında çok partili hayata geçildi ve 1950’de Türkiye’nin Demokrasi Devrimi tamamlandı. Tek parti yönetiminin çok partili yönetime geçilerek normalleşmesi gibi laiklik anlayışında da benzer bir durum söz konusu oldu. Otoriter tek parti yönetiminin geçiciliği gibi otoriter laiklik anlayışı da geçici idi. Otoriter uygulamaların sona erişi, rejimin tam anlamıyla normalleşmesi, demokratikleşmesi ve laikliğin kurumsallaşması anlamına gelmiyordu.
1947’deki CHP Yedinci Olağan Kurultayı, tek parti döneminin otoriter laiklik anlayışının bizzat CHP’nin kendisi ve ayrıca kendi en üst organı tarafından sorgulanması, eleştirilmesi ve çözüm önerileri getirilmesi açısından son derece önemlidir. Makale, CHP’nin kendi laiklik anlayışını sorgulamasını ve parti içerisindeki homojen olmayan yapıyı ortaya koymaktadır. Son olarak Kurultay’da yapılan tartışmalar günümüzde tek parti dönemine yönelik getirilen eleştirilerle paralellik arz etmektedir. Ancak burada dikkat çekici olan bu eleştirilerin bizzat CHP’lilerin kendileri tarafından yapılmasıdır. Diğer taraftan laiklik noktasında hassasiyetlerini sürdüren ve laikliğin göreceği zararı öngören CHP’lilerin varlığı da kayda değerdir.
Laiklik CHP Yedinci Olağan Kurultayı Çok Partili Yaşama Geçiş.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Türk Siyasi Tarihi, Atatürk İlkeleri İnkılap Tarihi |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Temmuz 2025 |
Gönderilme Tarihi | 2 Ağustos 2024 |
Kabul Tarihi | 2 Mart 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 25 Sayı: 50 |