Bu makalede, Daniel Frampton’un Filmozofi yaklaşımından hareketle, yönetmen Béla Tarr’ın Torino Atı (A torinói ló, 2011) filminde yaptığı sinematografik tercihlerin, filmin felsefi düşünce üretimine nasıl katkıda bulunduğu incelenmiştir. Çalışmanın temel amacı, kullanılan sinematografik unsurların, film-zihin tarafından film-düşünceye nasıl dönüştürüldüğünü ve filmin felsefi boyutuna nasıl katkıda bulunduğunu belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda, filmdeki belirli sahneler üzerine çözümlemeler yapılmıştır. Bu çözümlemeler sonucunda, Tarr’ın, Nietzsche’nin “bengi dönüş” kavramındaki zamansal yapıyı filmde yansıtabilmek için uzun plan-sekanslar ve tekrar eden imgeler kullandığı görülmüştür. Yönetmenin, bu tercihleriyle Deleuze’ün “kristal imge” olarak tanımladığı, kronolojik zamandan farklı olarak, geçmiş, gelecek ve şimdinin iç içe geçtiği bir zamansallığı, film-dünya içerisinde görünür kılmıştır. Tarr, bu sinematografik tercihlere ek olarak, hareketli kamera kullanımıyla sahnelere ritim ve mizansen kazandırmakta; dışavurumcu ışık kullanımı ve siyah-beyaz negatif film tercihiyle ise film-dünyanın genel atmosferine karanlık ve tekinsiz bir boyut eklemektedir. Bunun gibi sinematografik tercihler, filmin yalnızca görsel-işitsel bir yapıdan ibaret olmadığını, aksine film-zihin tarafından felsefi bir düşünme alanına dönüştürüldüğünü açıkça göstermektedir. Sonuç olarak, Torino Atı filmi, Frampton’un filmlerin kendilerine özgü biçimde felsefe yapabileceği yönündeki savının güçlü bir örneğini sunmaktadır. Tarr, minimalist ve avangart film anlayışıyla, Nietzsche’nin felsefi kavramlarını sinemasal düzleme başarıyla aktarmış; bu kavramları film-zihin aracılığıyla hem duyumsatmış hem de düşündürmüştür.
This study examines how the cinematographic choices made by director Béla Tarr in The Turin Horse (A torinói ló, 2011) contribute to philosophical thought production, drawing on Daniel Frampton’s Filmosophy approach. The primary aim of the study is to determine how the cinematic elements employed in the film are transformed by the film-mind into film-thought and how this transformation contributes to the film’s philosophical dimension. In line with this objective, selected scenes from the film have been analyzed. As a result of these analyses, it has been observed that director employs long takes and recurring images in order to reflect the temporal structure inherent in Nietzsche’s concept of “eternal recurrence.” Through these stylistic choices, Tarr achieves what Deleuze describes as the “crystal-image,” wherein the past, present, and future converge in a temporal structure that departs from linear chronological time, rendered visible within the film-world. In addition to these choices, Tarr uses moving camera techniques to add rhythm and miseen-scène to the scenes; furthermore, through expressionist lighting and the use of black-and-white negative film, he introduces a dark and unsettling dimension to the overall atmosphere of the film-world. These cinematic strategies demonstrate that the film is not merely an audio-visual construction, but rather, is transformed by the film-mind into a philosophical space of thought. Consequently, The Turin Horse stands as a compelling example of Frampton’s claim that films are capable of engaging in philosophy in their own unique ways. Through his minimalist and avant-garde cinematic approach, Tarr successfully translates Nietzsche’s philosophical concepts into a cinematic form, and through the agency of the film-mind, both evokes and prompts reflection on these concepts.
Béla Tarr The Turin Horse Filmosophy Nietzsche cinematography
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İletişim ve Medya Çalışmaları (Diğer) |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 26 Temmuz 2025 |
Gönderilme Tarihi | 17 Mart 2025 |
Kabul Tarihi | 25 Temmuz 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Sayı: 5 |