Toplumların ortak değerlerini sembolik anlamlar taşıyarak yansıtan ritüeller, kültürel içerikli davranışlar bütünüdür. Geçiş ritüelleri ise bireylerin toplumsal statüden başka bir statüye geçişini düzenleyen törensel pratiklerdir. Doğum, evlenme, ölüm gibi eşik anlarında bireyler, biyolojik değişimin ötesinde toplumsal kimlik ve rolleri açısından da dönüşüm yaşar. Bu dönüşüm aşamasında ise eşik anını kolaylaştıracak, kutsayacak, onaylayacak birtakım ritüeller bireylere ve topluluğa eşlik eder. Aynı zamanda bu ritüel anları bireylerin üzüntü, korku, sevinç, acı gibi farklı duygularla iç içe oldukları durumlar olup bu duyguların dışa vurumu çeşitli eylemlerle kendini gösterir. Bu eylemlerden biri de ağlamadır. Geçiş ritüellerinin ağlama eylemi ile ilişkisini konu edinen bu çalışmada ağlamanın toplumsal ve kültürel olarak simgesel bir işlevi olduğu savı ileri sürülmüştür. Çalışmada, ağlamanın geçiş ritüellerindeki simgesel anlamı ve barındırdığı kültürel kodlar ele alınarak halk kültüründe nasıl bir toplumsal belleğe dönüştüğü incelenmiştir. Duygular, temelde biyolojik ve içsel olsa da çalışmalar duyguların kültürel olarak biçimlendiğini göstermektedir ve bu durum duyguları ifade eden eylemler için de geçerlidir. Bu bağlamda ağlama eylemi sadece fizyolojik bir tepki değil, toplumsal bellek tarafından şekillenen bir davranış olarak karşımıza çıkar ve hangi sosyal bağlamda kimin, ne zaman ve nasıl ağlayacağını kültürel kodlar belirler. Nitel yöntemin kullanıldığı bu çalışmada veri kaynağı olarak geçiş dönemi ritüellerini konu alan literatür taranmıştır. Geçiş ritüellerinde ağlamanın yalnızca bir duygunun dışavurumu olmadığı, kültürel olarak anlamlandırılmış, simgesel bir iletişim aracı hâline geldiği tespit edilmiştir. Örneğin, bebeğin dünyaya gelmesi ağlama eylemi ile olurken dünyaya geldikten sonra çok ağlaması uğursuzluk kabul edilir. Kına gecesi törenlerinde gelinin ağlaması beklenen ve onaylanan bir davranışken, ağlamaması ise ayıplanmaktadır. Ölüm ritüellerinde ise ağlamanın ve ağıt yakmanın kim tarafından hangi düzeyde yapılacağı belirlenmiş ve ağlama yas tutmanın yanında ölen kişiye saygı göstermekle ilişkilendirilmiştir. Bu bağlamda özellikle evlilik ve ölüm ritüellerinde ağlamanın toplumsal cinsiyet rollerine göre farklılık gösteren ve kültürel olarak öğrenilen bir davranış modeline dönüştüğü anlaşılmaktadır. Sonuç olarak ağlama eylemi, halk kültüründe yalnızca duygunun dışavurumu değil, geçiş ritüellerinde kültürel değerleri yeniden üreten ve kolektif belleği canlı tutan güçlü ve işlevsel bir simgedir. Ağlamanın sadece biyolojik bir eylem olmadığı, kültürel ve toplumsal bir davranış olarak bireyler tarafından belli kodlarla inşa edildiği, cinsiyete göre meşrulaştırıldığı, sınırlandırıldığı veya performatif bir eyleme dönüştüğü görülmektedir.
Ritüel Geçiş ritüelleri Kültürel ve simgesel kod duygu ağlama
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Türkiye Sahası Türk Halk Bilimi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 24 Haziran 2025 |
Yayımlanma Tarihi | 26 Haziran 2025 |
Gönderilme Tarihi | 14 Mayıs 2025 |
Kabul Tarihi | 16 Haziran 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 8 Sayı: 2 |