This article examines the use of music as an instrument of resistance within the framework of gender theories and explores the role of music in the formation, expression, and reconstruction of gender identities. Drawing on the perspectives of leading theorists such as Judith Butler, R.W. Connell, bell hooks, Simone de Beauvoir, and Susan McClary, the article highlights that gender identities are not fixed but are continuously reproduced through social, cultural, and historical factors. Butler’s theory of performativity suggests that gender is not a stable identity but rather a process constructed through social actions, while Connell’s concept of hegemonic masculinity reveals how patriarchal power structures reinforce gender norms. The article also emphasizes the rise of music as a powerful medium of expression against social norms in the digital age, analyzing recent events such as the Mahsa Amini protests. In such acts of resistance, music functions to reach large audiences through social media and digital platforms, making gender and freedom demands more visible. Furthermore, examples are provided of Western music being used in non-Western cultural contexts, illustrating its divergence in meaning and context. In a study highlighting music’s significance in resisting societal gender norms, bolstered by contributions from feminist musicology, it is argued that music transcends mere aesthetic expression to become a significant tool for identity construction and resistance. This netnographic analysis demonstrates that music provides a dynamic space for individuals to express their gender identities and challenge social norms. In conclusion, music emerges as a tool of freedom where individuals can manifest their identities and resistance, occupying a significant place at the intersection of gender and culture.
Bu makale, toplumsal cinsiyet teorileri bağlamında müziğin bir direniş unsuru olarak kullanımını ele almakta ve müziğin toplumsal cinsiyet kimliklerinin oluşumu, ifadesi ve yeniden inşasındaki rolünü incelemektedir. Judith Butler, R.W. Connell, bell hooks, Simone de Beauvoir ve Susan McClary gibi önde gelen teorisyenlerin yaklaşımlarına yer verilerek cinsiyet kimliklerinin sabit olmadığını, toplumsal, kültürel ve tarihsel etmenlerle sürekli olarak yeniden üretildiğini vurgular. Butler’ın performativite teorisi, cinsiyetin sabit bir kimlik yerine toplumsal eylemlerle inşa edilen bir süreç olduğunu öne sürerken, Connell’in hegemonik erkeklik kavramı, ataerkil güç yapılarının toplumsal cinsiyet normlarını pekiştirdiğini açığa çıkarır. Makale, özellikle dijital çağda müziğin toplumsal normlara karşı güçlü bir ifade aracı olarak yükselmesine değinmekte ve Mahsa Amini protestoları gibi güncel olayları analiz etmektedir. Bu tür direnişlerde müziğin, sosyal medya ve dijital platformlar aracılığıyla geniş kitlelere ulaşıp toplumsal cinsiyet eşitliği ve özgürlük taleplerini görünür hale getirme işlevi vurgulanmaktadır. Ayrıca, Batı müziğinin batı dışı kültürel bağlamlarda anlam ve bağlamdan farklılaştırılarak kullanımı örneklenmektedir. Müziğin toplumsal cinsiyet normlarına karşı direnişteki önemini ortaya koyan çalışmada, feminist müzikolojinin katkılarıyla, müziğin estetik bir ifade aracının ötesine geçerek kimlik inşası ve direnişin önemli bir aracı olduğu savunulmaktadır. Netnografik yöntemle yapılan bu incelemeler, müziğin bireylerin toplumsal cinsiyet kimliklerini ifade etme ve toplumsal normlara karşı çıkma yolunda dinamik bir alan sunduğunu gözler önüne serer. Sonuç olarak, müzik, bireylerin kimliklerini ve direnişlerini sergileyebileceği bir özgürlük aracı olarak ortaya çıkar; toplumsal cinsiyet ve kültürün kesişiminde önemli bir yer edinir.
toplumsal cinsiyet müzik politika Mahsa Amini feminizm direniş
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Müzik Sosyolojisi, Müzikoloji ve Etnomüzikoloji |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Nisan 2025 |
Gönderilme Tarihi | 3 Kasım 2024 |
Kabul Tarihi | 17 Şubat 2025 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2025 Cilt: 10 Sayı: 2 |